Anasayfa Haberler Kitap Eleştirileri Film Eleştirileri Yazılar

17 Temmuz 2014 Perşembe

Dövüş Kulübü

Dövüş Kulübü 1996 yılında Chuck Palahniuk tarafından yazılmış bir romandır. 1999 yılında David Fincher tarafından beyaz perdeye aktarılmış, başrollerinde Brad Pitt(Tyler Durden) ve Edward Norton(Jack) ve Helena Bonham Carter(Marla Singer) rol almıştır. Ufak tefek bilgiler vermek ve yazının ciddiyetini korumak adına wikipedia’dan çalıntıladığım kısımlar bittiğine göre asıl meseleye geçebiliriz.
Asıl mesele şu ki; bir kitabın/yazarın/filmin/şarkının ne anlatmak istediği çok önemli değildir. Ne yazarın ne yönetmenin niyeti önemli değildir. Her şey alıcıda olup biter. Hatta alıcının hayatının belli dönemlerine, ruh haline, yaşantısının çalkantılarına göre bile aldığı şey çok değişkendir.

Benim de hayatımın böyle bir dönemine denk gelmiştir Dövüş Kulübü. Tam en lazım olduğu döneme! Tyler Durden, sirkeyle Jack’in elindeki kimyasal yanığı nötralize ederken “Tebrikler, dibe vurmaya bir adım daha yaklaştın” dediğinde, onu Jack’e değil bana söylemiştir.

Dövüş Kulübü’ne baktığımda, akıcılık derdi olmayan fakat okurken sıkmayan, kurguda mükemmellik aramayan ama yine de bir şaşırtmacayla akılları karıştıran, ne temiz bir üslup peşinde ne de okuyucunun midesini kaldırmamaya özen gösteren bir eser görüyorum. Dövüş Kulübü’ne, tüm bunları dikkate alarak klasik bir roman gözüyle bakmak içindeki o sivri felsefeye haksızlık etmek olur. Her tespitte ve yargıda, güçlü gözlemlerin, farklı ve nevi şahsına münhasır bir bakış açısının izlerini görebiliriz. İnsanın adeta bilincine balyoz gibi inen, tüm normalleri sorgulanabilir ve temelsiz alışkanlıklar haline getiren yazarın çekinmez ve vurdumduymaz söylemleri, kitabı daha da çekici yapıyor.

Bir fıtrat arayışının hikâyesidir benim için bu kitap. Medeniyet adını verdiğimiz oyun parkında, kendi kendimize uydurduğumuz farazi her değerin, her yargının üstüne basa basa sorgulamasını yapar. Mesela sahip olmak ne ifade eder sizin için? Anlamı var mıdır, varsa nedir? Kendinizi nasıl ve neyle tanımlarsınız? Buyurun, Tyler Durden ne diyor bu konuda bakalım:

“Dinleyin sürüngenler; sizler özel değilsiniz,
sizler güzel ya da eşi benzeri olmayan kar tanesi de değilsiniz,
sizler işiniz değilsiniz,
sizler paranız kadar değilsiniz,
bindiğiniz araba değilsiniz,
kredi kartlarınızın limiti değilsiniz,
sizler iç çamaşırınızın markası değilsiniz,
sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz.
Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz."

Eğer varlığınızı bunlardan herhangi biriyle tanımlıyorsanız, acilen bir Dövüş Kulübü’ne ihtiyacınız var demektir. Çoğu zaman farkında olmadığımız bu varlığımızı anlamlandırma biçimi, sahip olduklarımızı kaybettiğimizde içine düştüğümüz bir boşluk olarak karşımıza çıkar. Bir gün işimizi kaybettiğimizde bakarız ki tüm hayatımız ve anlamı işimizden ibaretmiş. Bir gün paramızı kaybettiğimizde anlarız ki elimizde olan tek şey paraymış. Anlamalıyız ki –ve belki de tüm hayatımız bunu anlamak uğraşıyla geçecektir-  öğrendiğimiz, bildiğimiz, kabul ettiğimiz ne varsa şüpheyle yaklaşmalı, aidiyetlerimizi, ihtiyaçlarımızı en baştan sorgulamalıyız. Dünyaya ve içine doğduğumuz kurulu düzene en baştan bakmamız lazım. Bakış açımızla fazlasıyla oynayarak hem de. Buna ihtiyacım var mı yoksa bu kendimi tanımladığım, toplum içinde kendime statü biçtiğim bir madalyon mu?

Peki, nedir insanı tanımlayan? Tüm bunların hiçbiri değilsek neyiz biz? Varlığımızı hangi şekilde veya neyle anlamlandırırsak yanılgıya düşmemiş oluruz?

Tüm bu sahip olduğumuzu zannettiğimiz ve bir gün kesinlikle kaybedeceğimiz her şey değilse yaşamak enerjimiz, nedir?

İşte Dövüş Kulübü’nün cevapsız bıraktığı sorular da bunlar. Fakat belki de, cevapsız bırakılmalıydı bu sorular. Doğruyu öğrenmeden önce yanlıştan vazgeçmek gerekiyor belki de.

Hayatından ve işinden memnun, tükettikleriyle mutlu, inandıklarıyla huzurlu biriyseniz acilen bir Dövüş Kulübü’ne ihtiyacınız var demektir!

Bir an önce “dibe vurmanız”, aidiyetlerinizden sıyrılmanız, varlığınızın gerçek anlamı üzerine kafa yoracak kadar çok şey kaybetmeniz gerekiyor demektir!

Çünkü “Acı ve fedakârlık olmadan, hiçbir şeyimiz olmazdı.”

Çünkü “Sahip olduklarımı yok eden kurtarıcı, benim ruhumu kurtarma savaşındadır. Bütün aidiyetleri yolumdan kaldıran öğretmen beni özgür kılacaktır.”

Çünkü “Ancak kaybedecek bir şeyimiz kalmadığında gerçekten özgür olabiliriz.”

Dövüş Kulübü’nü okuyun ve izleyin. Tyler Durden’la mutlaka tanışın. İnşallah, Jack’in söylediği gibi belki “hayatınızın çok garip bir döneminde”  tanırsınız. Belki sizin için çok şeyi değiştirecektir. 

Önyargılarınızdan sıyrılarak okursanız, Dövüş Kulübü sizin de hayatınızı mahvedecek ve buna çok memnun olacaksınız.

“Sen hayatımda başıma gelen en kötü şeysin.”(Marla Singer)


Mert İNAN

Hiç yorum yok: