Hayat engebelerle doludur, en ufak hayallerin peşinde
de koşsan en büyük hedeflere doğru yürüsen de, bu engebelerle yüzleşmek, mücadele
etmek zorunda kalırız. Bazen en ufak sorunların debdebesinde boğulur bazen
büyük sıkıntıların deryasında kendimizi kaybederiz. Herkesin sorunu kendine
büyüktür. Sorunlara takılıp orada kalmak ta kişinin kendisine bağlıdır. Yağmur
gibidir insan, bazen meyve dallarında yeşerir bazen de boşuna akar hayatın
yolunda...
Yazarın da kendince yaşadıkları vardı, yaşayıp ta
bırakamadığı sıkıntıları, yormuştu onu ve artık bezgindi. Gündelik kurtuluş
yollarına sarılır ve bunun adına sıkıntıdan kaçmak derdi. Kaçtıkça dahada
saplanırdı zihninin içindeki korkunç karanlığına... Yürümeye verir kendini
delicesine yürürdü nereye yürüdüğünü bilmeden, zihninin biraz olsun
rahatlamasını istiyor ve beynindekileri yürüyerek yollara döküyordu. Aşıktı, geleceğe
dair kaygıları geçmişe ait acıları vardı. Zihni geçmişe özlemle bakarken
geleceğin kaygısını düşünüyor ve bu ikisi arasında mekik dokuyordu. Ne kadar da
yorulmuştu yaşamaktan, yaşıyorum diyebilmek için onun artık bulduğu bir çözüm
vardı ve bu okumaktı. Ağlamaktan aptallaşan surat ifadesi, okudukça derin çizgilere
bürünüyor ve adeta kızaran bir elma gibi olgunlaşıyordu. Onu pişiren güneş ise
çok sevdiği kitaplarıydı. Bu kadar büyük yaşarken sıkıntılarını ileriye dönük
yaşama inancı vardı hem de dingin ve özümseyerek hayatı.
Bunu yapabileceğine sonuna kadar inanıyordu. O genç
böyle yaşayacak ve çok mutlu olacaktı. “Peki
nasıl olacak” dedi bu sırdaşı, okumakla dedi adam. Zaman geçti, adam
felsefeden tarihe psikolojiden polisiyeye zıpladı durdu. Bazen uyuşturucu
batağına düşen bir genç oldu, bazen silik bir devlet memurunun geçmişine
sığdırdığı acıları yaşadı. Kimi zaman zirvedeki tarihi şahsiyetin yalnızlığına
ortak oldu. Belki de sürekli başkalarının sıkıntısına, problemlerine koşmaktan
ve insanların sorunlarına bir psikolog gibi gayet yararlı olan bu adamın bir
tek kendine göre ilacı yoktu. Felsefeye daldı, kendini düşündü, tasavvufa daldı
kendini buldu. Yaşamın derinliklerine dalarak kitapların içinde kendi
realitesine ulaştı. Aslında bu yarattığı sanal bir dünya idi. Fakat oradan
gerçeğe dönüşü bambaşka bir adam yapıvermişti onu. Artık oldukça kararlı
duruyor, güçlü duruşu keskin bakışlarında mana buluyor adeta bir kudret abidesi
gibi hayatın içine usulca süzülüyordu.
Bütün bunları yaparken kitapların deryasına dalıyor ve
karakterlerin içinde kendine yer arıyordu. Zihnini dinlendiren bu adam sakin ve
rahattı. Bu devam eden ruh hali ne kadar sürecek bunu bilmeden okuyordu sadece
okuyor... “Ne yaptın?” dedi sırdaş, “kitaplardan medet buldum” dedi adam, “peki ya ben” dedi sırdaş, “okuyacaksın” dedi adam “okuyup kendini bulacaksın.” Geçmişteki yaşadıklarımıza,
insanların hallerine, insanların anlaşılmaz tavırlarına tebessümle bakıp
gülmeyi öğrenmesini istiyordu adam ve ona: “Anıların
iyileri de vardır kötüleri de önemli olan bunların her ikisini de güzel bir
şekilde anmaktır. Geçmişi tebssümle hatırla çünkü o geçmişte bende varım”
diyerek düşünce deryasına bıraktı sırdaşını...
Hacı FİDAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder